Aşk büyük harfle başlıyor, sonra küçük harflerle devam ediyor ve sonunda minicik bir nokta, tüm cümleyi bitiriyor. İşte böyle KATİLİM! Aşk başlıyor; öncesini sorgulatmıyor, aşk bitiyor; seni öncesine mahkum ediyor.
Eğer silemeyeceksen geçmişimin tozlu raflarına üfleme. Sonra sen gidiyorsun, ben boğuluyorum o tozların içinde.
Aklım sende kala kala senden gidiyorum. İnsan yarısında terk ettiği filmin sonunu merak eder mi? Ediyorum. Tüm yelkenlerim yırtılmış ama ben hâlâ rüzgârdan medet umuyorum...
Kalp, dünyanın en sessiz kırılan oyuncağıydı. Kırık da olsa atıyordu yine de... Ve bazı gerçekleri görmesine engel olmuyordu. Zaten kalbinle görebiliyorsan, görmezden gelemezdin hiçbir şeyi.
Daha önce hiç bu kadar özensiz sevilmemiştim. Aslına bakarsan çokta üzülmedim. Gidişin yüzünden aşka küsecekte değilim. Hatta ona inanmaya devam edeceğim. Aşka hep inanırız çünkü; o dünyanın en gerçek yalanıdır.
Artık hatırlanmaya değecek kadar bile kalmadın. Seni unutmak hakkım! Unutkan biri değilimdir ama sen bende hatırlanacak hiçbir şey bırakmadın.
Gittin mi adamakıllı gideceksin. Hiçbir özlem kalmayacak dönüşleri emziren. Demem o ki dönecekmiş gibi gitmeyeceksin. Büyük git gideceksen uçsuz bucaksız, dursuz duraksız git.
Hayatın figüran rolü verilmiş biriyim ben. Kaldırımlarda hızlı hızlı yürürken, dönüp kimsenin bakmadığı... Hakkını ararken sesi en kısık çıkan... Hep seven ama hiç sevilmeyen... Kimsenin her şeyi olamayan...
Uğruna verdiklerim, sonunda seni kendine aşık etti. Ve beni hiç kimseye benzemediğim için severken, ötekilere neden benzemiyorum diye terkettin. Şimdi yaşananlar mı daha acı yoksa yaşanacaklar mı? Aşk, acının dolaylı tanımıymış, geç öğrendim.
Yolumdan dönemediğim için değil, seninle hiçbir yolda yürüyemeyeceğimi bildiğim için gidiyorum. Yeryüzünün bütün aşkları senin ve beni unutabilirsin!
Kendini kandırabilirdi en fazla insan...Kendini kandıran beni neden kandırmasın? diye düşünmüştü Bukre. Ama o kalbinin sesini dinlemişti. Hiç kimse kendi kalbini kandıramazdı, ama kalp aklı hep kandırırdı.
Yola sensizlikten ağlayarak da devam edebilirim. Yanıma sen gerekmez yürümem için. Bu yollarda büyüdüm ben unutma. Düşeceğimi bildiğim betonlardan korkarak atlamadım ben bu uçuruma.
Her şeye rağmen en güzel yanlışımdın sen. Aşka ettiğim yeminleri sende bozmuş olmanın en tatlı hayal kırıklığıydın. Asıl dert, derman diye verdiğindi. Verdiklerini de alarak gittin. Aynı şiirin farklı satırlarıyız şimdi.
Bazen hayatın çok hızlı aktığını duyumsarsın. Ve bu hayat denizinde ne olduğunu düşünürsün. Kalabalık bir otobüs durağında, en köşede kalmış olansındır. Hiç fark edilmeyen...
Aşkta, acısı kadar tecrübelidir insan. Aşk acısı sayılarla değil, derinliklerle ölçülür. İnsan kalbinden kaç kişinin gelip geçtiği değil, kimin hangi derinlikte iz bıraktığı önemlidir.
Bazı insanlar birbirlerini buldukları an kaybetmiştir ama bunu öğrenmeleri bir ömür sürebilir. Bu yüzden kimseyi onun ömrüne yapışır gibi sevme. Dikkat et. Aşk, azla yetinmez çünkü... Ve sadakat asla yapışmak değildir.
Uğruna verdiklerim, sonunda seni kendine aşık etti. Ve beni hiç kimseye benzemediğim için severken, ötekilere neden benzemiyorum diye terkettin. Şimdi yaşananlar mı daha acı yoksa yaşanacaklar mı? Aşk, acının dolaylı tanımıymış, geç öğrendim.